Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı Dış Politika Yorumu

Tarih:

  • Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı’nın dış politikasının yorumu.” Her iki tarafın dış politikasını açıklayın, Türkiye’nin ABD, Rusya, AB, Çin, Orta Asya, Orta Doğu ilişkilerini nasıl ele alacağı perspektifinden, iktidarda olsalardı her iki tarafın dış politikasının ne olacağını netleştirin.
Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı

Cevaplar:

Millet İttifakı

  • İktidar değişikliği durumunda dış politikayı etkileyen en büyük değişim ideolojik alanda görülecektir. Türkiye dış politikası son yirmi yıldır şu veya bu şekilde İslam dünyasının lideri ve Batı karşısında sözcüsü olmaya odaklı bir ideolojik yaklaşımın etkisi altındadır. Arap ayaklanmaları döneminde bu yaklaşım daha da belirgin hale geldi. Mısır’daki darbe ile süreç tersine döndüğü zaman Türkiye sanki Arap Baharı hala varmış ve devam ediyormuş gibi davranmaya devam etti. Sonuç olarak Suudi Arabistan ve bölgesel ağı ve İsrail tarafından dışlandı. Daha da ötesi açıkça hedef alındı. Bu durum Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de diplomatik izolasyonuna ve artık diplomatik yöntemlerle koruyamadığı çıkarlarını koruma yoluna gitmesine yol açtı. Bu da Türkiye üzerindeki ekonomik baskıyı daha da artırdı.
  • İktidar değişikliği olmayan bir ortamda bile Türkiye nihayet ulusal çıkarlarına hizmet etmeyen bu politikadan çıkışın arayışlarına başladı. İktidar değişikliği olması durumunda Türkiye’nin bu politikadan daha inandırıcı şekilde uzaklaşmasını, ulusal çıkarlarına zarar vermedikleri sürece Mısır, İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler ile dengeli ilişkiler yürütmesini bekleyebiliriz. Böyle bir politika değişikliği Türkiye’nin elini diplomatik olarak güçlendirecek ve Türkiye bölgedeki çıkarlarını korumak için saldırgan bir ülke izlenimi vermek zorunda kalmayacaktır.
  • Batı’da en çok merak edilen konu ise iktidar değişikliği durumunda Türkiye-Rusya ilişkilerinin nasıl etkileneceğidir. Tabi bu konunun sadece Batılı başkentlerde değil Moskova’da da merak ediliyor. Türkiye ve Rusya arasında rekabetçi işbirliği olarak tanımlanabilecek ilişki zannedilenden çok daha fazla süreklilik arz ediyor. Soğuk Savaş döneminde bile Türkiye’nin Sovyetler Birliği ile sanayi işbirliği ve Sovyetler Birliği’nin Türkiye’deki ağır sanayi altyapısının kurulmasındaki etkisi malumdur. Dolayısıyla iktidar değişikliği durumunda Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini tamamen kesmesi gerçekçi bir beklenti olmaz. Öte yandan NATO üyesi Türkiye’nin çok ağır mali ve siyasi bedeller ödeyerek Rusya’dan S-400 aldığı ve sonuçta hala operasyonel hale getiremediği S-400 sistemlerini ve Rusya ile stratejik alana da kayan ve şeffaf olmayan bir ilişki modeli geliştirmiştir. Devlet Başkanları düzeyinde ciddi bir diplomatik ilişki vardır. Bu diplomasi ilişkisini Ukrayna-Rusya savaşında Türkiye’nin önemi artarak gelişmiştir. 
  • Türkiye’deki iktidar Batılı devletlerin kendisini devirmek istediğini düşünüyor ve bunu her fırsatta dile getiriyor. İlk defa 2013’teki Gezi protestoları sırasında açıkça dile getirilmiştir. Bu şüphe 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iktidar nezdinde kesin bir kanaat halini aldı. Zaten S-400 alımı da dahil olmak üzere Rusya ile Batı’yla ilişkilerin zayıflaması pahasına yaşanan yakınlaşma da bu ortamda gerçekleşti. 
  • Türkiye-Çin ilişkilerinin nasıl evrileceği de merak uyandıran bir başka konudur. Çin’in ekonomik gücü Batı Avrupa ülkelerinin dahi göz ardı edemediği bir gerçek iken Türkiye’de olası bir yeni hükümetin Çin ile ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmeyi hedeflememesi şaşırtıcı olur. Ancak şu aba kadar Millet ittifakının nasıl bir yön izleyeceği konusunda net bir ifadeye rastlanılmamıştır. Öte yandan Batılı müttefikleri ile ilişkilerini geliştirmiş, diplomatik olarak güçlenmiş bir Türkiye’nin Çin ile ilişkilerinde, Çin’in Uygur Türkleri’ne gösterdiği muamele karşısında tepki verileceğine dair Twitter’da deliller görülmüştür.
  • Türkiye’de 14 Mayıs seçimde iktidarın değişip değişmeyeceğini anketlerde belirsizdir. İktidar değişikliği durumunda, Türkiye’nin 1971’den beri devam eden Kıbrıs politikasında, 1992’den beri devam eden Azerbaycan politikasında köklü değişiklikler beklememek gerekir. Bu açıdan bakınca kullanılan enstrümanlar değişse de Doğu Akdeniz politikasının aynı hedefler doğrultusunda devam etmesi beklenebilir. Türkiye Körfez Savaşı’ndan (1991) beri terör örgütü PKK’nın toprak kontrolünün ve devletleşmesinin önüne geçmek için çaba sarf ediyor ve iktidar değişikliği durumunda bu yaklaşımın değişmesi için de hiç bir sebep yok. Dikkat ederseniz bu konular Türkiye ve Batılı müttefikleri arasındaki ilişkiyi en çok zorlayan konular ve gelecekte de böyle olması beklenebilir. 
  • Millet İttifakı Ortak Mutabakat Metni’ni açıkladı. İttifakın dış politika ve göç alanında atılacak adımlara dair vaatleri 4 Şubat Cumartesi 2023 tarihinde ilan edilmiştir. 
  • Millet İttifakı’nın Ortak Politikalar Metni “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesini esas alıp ideolojik sapmalardan uzak diplomasi, evrensel değerler ve uluslararası hukuka uygun bir politika öngörüyor. Çatışmacı bir dil kullanmayıp barışçıl diplomasiyi öncelese de Doğu Akdeniz ve Ege’deki sorunlarla ilgili olarak devamlılığın esas alınacağı öngörülebilir. Türkiye’nin son yıllarda uygulayageldiği dış politikada köklü değişiklikler olması ve Türkiye’nin yüzünü yeniden Batı’ya dönmesi ihtimali de vardır.

AB

  • Millet İttifakı AB’ye tam üyelik hedefini teyit ediyor. Batı ile ilişkilerin yoluna koyulacağının bir göstergesi olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uyulacağı belirtiliyor.
  •  
  • Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması ve hidrokarbon kaynaklarının hakça paylaşımında çoklu müzakere süreçlerine öncelik verileceği söyleniyor.
  • Yunanistan’la sorunların ulusal çıkarlara göre diplomasi, müzakere, uluslararası hukuk ve hakkaniyetle çözülmesi öngörülürken Ege’de egemenlik alanlarına zarar verebilecek hiçbir gelişmeye müsaade edilmeyeceği belirtiliyor.
  • Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerin geleceği konusuna önemli bir yer ayrıldığını ve AB üyelik müzakerelerine dönüş için istenen adımların atılacağını, özellikle Kıbrıs, Yunanistan ve Doğu Akdeniz’de “Boş konuşmayacağız, kimseyi tehdit etmeyeceğiz” 6’lı masa toplantılarında dendiği duyulmuştur.

ABD

  • “NATO ulusal güvenliğimiz açısından sağladığı caydırıcılık bakımından kritik önem taşımaktadır. NATO bünyesindeki katkılarımızı rasyonel bir zeminde ve ulusal çıkarlarımızı gözeterek sürdüreceğiz” deniliyor. ABD ile müttefiklik ilişkisinin eşitler arası bir anlayış ve kurumsal bir temelde güvene dayalı olarak ilerletileceği belirtiliyor. S-400’lere değinilmeden F-35 projesine dönülmesi hedefi konuluyor.
  •  
  • PKK’nın toprak kontrolü, Kürt özerk yönetimi, Millet İttifakı (kendi içinde İyi Parti-HDP) ile Batılı devletler arasındaki ilişkiyi en çok zorlayan konular olması beklenebilir.

Rusya

  • Rusya ile ilişkilerin eşitler arası bir anlayışla, kurumsal düzeyde dengeli ve yapıcı diyalogla güçlendirilmesi hedefleniyor.
  • Azerbaycan’la kardeşlik bağlarını güçlendirirken; Ermenistan’la sorunları kararlılıkla çözme hedefi konuluyor.
  • Mutabakat metnindeki “Türkiye’nin yeniden F-35 projesine dönmesi için girişimlerde bulunacağız” maddesinin “S-400’lerin gözden çıkarılması” anlamına geldiği düşünülmektedir. 
  • Rusya ile ( Putin-Erdoğan) liderden lidere yapılan tüm anlaşmaların – buna Akkuyu ve doğalgaz anlaşmaları da dahil – yeniden gözden geçirileceğini düşünülüyor.

Ortadoğu

  • En fazla üzerinde durulan başlık Suriye. Suriyeli sığınmacıların en kısa sürede geri gönderileceği vurgulanıyor. 
  • (Suriye) Komşuların toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı duyulacağı ve iç işlerine karışılmayacağı belirtiliyor. Uyuşmazlıkların barışçı diplomasiyle çözüleceği vurgulanıyor. Fakat Suriye ile normalleşmenin yol haritası verilmiyor. Hem Şam’la diyalogdan hem de BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı çerçevesinde terör örgütü olmayan muhaliflerle birlikte çözümden söz ediyor. Suriye Milli Ordusu’na ne olacağı ya da Heyet Tahrir el Şam gibi örgütlerle nasıl baş edileceği belirtilmiyor. Altılı Masa’daki ortakların birbiriyle çelişen öncelikleri belgeye yansıyor.
  • Terörle mücadeleden bahsediliyor ama hedefin kapsamı boş bırakılıyor. Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) bel bağlanmasına rağmen Kürt sorunu belgede geçmediği gibi Suriye’nin kuzeyindeki fiili özerk yapıya değinilmiyor. 
  • Altılı Masa’da Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) devletin kırmızı çizgilerini esas alma eğilimi sergilerken İyi Parti milliyetçi ve devletçi çizgisiyle Kürtlere gün yüzü vaat etmiyor. Kürtlerle ilgili farklı bir yaklaşımı AKP’nin ılımlı dönemini hatırlatan çıkışlarıyla nispeten DEVA Partisi ayrı bir yaklaşım sergiliyor.
  • Ayrıca düzensiz göçle ülkenin tampon bölgeye dönüşmesini önleme, geri gönderme merkezlerinin sayısını artırma ve göçün kaynağı ülkelerle geri kabul anlaşmaları yapma gibi vaatler sıralanıyor.
  • Türkiye’nin çatışmalara müdahil olduğu Libya belgede hiç yok. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Mehmetçiğimizi Libya çöllerinden uzak tutun” derken çözüm olarak BM Barış Gücü’nün konuşlanmasını önermişti. CHP ve İyi Parti 2019’da Trablus hükümetiyle imzalanan deniz yetki alanları antlaşmasına destek verirken 2020’de Libya tezkeresini reddetmişti.
  • 2021’de Irak ve Suriye tezkeresine ise CHP “hayır” derken İyi Parti “evet” oyu kullandı.

Çin

  • Türkiye’nin uluslararası örgütler içindeki konumunun güçlendirilmesinden söz edilirken Çin hiç zikredilmiyor. Asya Vizyonu ile ilişkilerin çeşitlendirileceği, ŞİÖ ve ASEAN gibi örgütlerin gerçekçi bir zeminde değerlendirileceği belirtiliyor. 
  • Muhalefet Uygur meselesini gündemde tutarak iktidarın Çin’le ilişkilerini sorgulayan bir yaklaşım içindeydi. Millet İttifakı’nın eğilimi Rusya ve Çin’le ilişkilerde kontrollü ve mesafeli bir pragmatizm izlenimi veriyor.
  • Uygur Meselesi, İyi Parti ve Gelecek Partisi için hassas konudur. Muhalefet Uygur meselesini gündemde tutarak iktidarın Çin’le ilişkilerini eleştiren bir yaklaşım içindeydi.
  • Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’ne katılacaklar mı? Ya da Çin ile ilişkileri nasıl şekillendirecekler? Buna bir cevap bulunamamıştır.

Orta Asya

  • Avrupa’yı merkeze alan Batıcı bir dış politikanın izlenmesi beklendiğinden; Orta Asya ticareti ve ilişkilerinin önemsenmeyeceği düşünülmektedir.

Cumhur İttifakı

Ak Parti döneminde dış politikada yaşanan en önemli değişim dış politika alanının iktidarın meşruiyeti ve devamlılığına yönelik ikincil bir alan olmaktan çıkıp, iktidarın rıza üretmek için kullandığı birincil bir alan haline gelmiş olmasıdır. Ak Parti özellikle son 5 yılında savaşa dayalı bir meşruiyet kurmuştur. 

Bu durumun özellikle son on yılda dış politikanın sürekli bir savaş alanı olarak kurgulanmış olmasıyla ilgisi var. Arap İsyanları ile başlayan çatışmacı süreç, Suriye iç savaşının ulus ötesi dinamikleri, hükümetin bölgedeki etnik ve mezhepsel sıcak savaşın aktif bir aktörü haline gelmiş olması dış politikayı da hükümete desteğin sürekliliğini sağlayacak bir olağanüstü hâl alanı haline getirdi. Ak Parti iktidar stratejisinin merkezine ülkeyi hem dış düşmanlardan hem de kökleri her daim dışarıda olan iç düşmanlardan korumayı yerleştirdi.

Bu çerçevede dış politika anlatısının ana unsurunu dört tarafı düşmanlarla çevrili ve saldırı altındaki Türkiye alıyordu. Aslında çok da yabancı olmadığımız bu çerçevedeki en önemli değişiklik Türkiye’nin direnme, savunma ve hatta bu saldırılara rağmen yükselme kapasitesine olan vurguydu. Daha önceki dönemleri karakterize eden mağduriyet ve endişe, yerini bütün sorunların başarı ile üstesinden gelmiş bir Türkiye anlatısına bırakıyordu.

Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı. Güçlü Türkiye ve dış politika

Türkiye’nin büyüyen savunma sanayi, genişleyen askeri varlığı, derinleşen yumuşak gücü, gerektiğinde müttefiklerinin taleplerini bütün ödemesi gereken bedellere rağmen elinin tersi ile itebilmesi güçlü Türkiye’nin alameti farikası olacaktı. Dik duran, dünya liderlerini ayağına getiren, gerektiğinde masadan kalkan, denetleyici kurumlarla gücü azaltılmamış bir liderlik tarzı da bu anlatının sembolü oldu. Ak Parti’nin ilk dönemlerini karakterize eden ulusal siyasal elitlere yönelik öfke ise giderek daha büyük oranda küresel güç merkezi olarak tanımlanan Batı’ya yöneldi. Bu durum Batı’dan kopuşa da olağanüstü bir hız (ve hatta dinamizm) kazandırdı.

Dış dinamikler arasındaki bu etkileşimin, hükümetin önceki hükümetlerden farklı olarak orta güç davranışının çok ötesine geçen alışılmadık dış politika aktivizmini ürettiğini iddia ederler. Değişen bir uluslararası düzende bu olağandışı aktivizm iç siyasal konsolidasyonu sağlasa da ekonomide, siyasette ve dış politikada bazı sorunlara neden olmuştur. 

Seçimlere “Durmak Yok Yola Devam” sloganıyla giren AK Parti bu kez “Doğru adımlarla yola devam” sloganını kullanıyor. Başkan Erdoğan seçim vaatlerinde dış politika dair ifadeleri şu şekildedir:

“….rahmetli Menderes’in tam 73 yıl önce, 14 Mayıs 1950’de zafere ulaştırdığı ‘Yeter söz milletindir’ haykırışından, rahmetli Özal’ın Türkiye’ye çağ atlatma azminden, rahmetli Erbakan’ın, ‘önce ahlak ve maneviyat’ ilkesi üzerine kurduğu sanayi ve teknoloji hamlesi hayalinden, rahmetli Türkeş’in, Türk dünyasının birliği ve Türk Devletinin ebed müddet ayakta kalması uğrunda verdiği mücadeleden, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ömrü boyunca vatanını sevmenin çilesini çekerken sergilediği asil duruşundan, AK Parti’nin 21 yıldır azim ve kararlılıkla hayata geçirdiği demokrasi ve kalkınma atılımlarından, velhasıl ilhamını, bu topraklara, bu millete dair hayırlı olan ne varsa ondan alan siz dava ve yol arkadaşlarımla birlikte olmaktan şeref duyuyorum.

….Vesayetçilerin millete tepeden bakan kibirleri, bu ateşi söndürmeyi başaramadı. Küresel emperyalistlerin içerideki ve dışarıdaki tetikçilerinin hoyratlıkları, bu ateşi söndürmeyi başaramadı. Siyasi ve sosyal mühendislik hesaplarıyla girişilen sayısız teşebbüs, bu ateşi söndürmeyi başaramadı.

Türkiye Yüzyılı, sadece bizim değil, İslam aleminden Türk dünyasına, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Asya’dan Afrika’ya tüm dostlarımızın, tüm insanlığın ortak vizyonudur. Ben size buradan bir mesaj veriyorum, şu anda 14 Mayıs’ı siz zannediyor musunuz sadece Türkiye takip ediyor, hayır. Tüm İslam dünyası 14 Mayıs’ı takip ediyor ve 14 Mayıs seçimlerinde ne olacak, bunu takip ediyorlar. İslam dünyasının bu heyecanını ben inanıyorum ki bu kadro aynen paylaşacak.”

İslam dünyasından (Ortadoğu) bir ülke 200 ton hurma gönderiyor, nereye? Deprem bölgesine. Niçin? ‘Oradaki depremzede kardeşlerimiz iftarlarını hurmayla açsın.’ diye. Bakıyorsunuz, bir diğeri 100 ton, bir diğeri 100 ton gönderiyor. Niye? İstiyorlar ki depremzede kardeşlerimiz iftarlarını hurmalarımızla açsın. Bu, bir anlayışın ifadesidir. Bu, bir yaklaşımın ifadesidir. Bu ne demek? Biz depremzede kardeşlerimizi bu ramazanda yalnız bırakamayız demek, hem ayni hem nakdi, her şeyleriyle yanımızda yer aldılar. Abu Dabi, Katar, Libya, Cezayir böyle.”

  • Erdoğan 2018 seçiminde bağımsızlık, milli çıkar ve milli güvenliğin dış politikanın temel ilkeleri olacağını, Türkiye’yi küresel bir güce dönüştüreceklerini, kendi silahlarını üretmeye devam edeceklerini, Erdoğan “Kimsenin efendiliğini kabul etmediğimiz gibi kimseye de efendilik taslamayacağız” sözünü tekrarlarken yandaşları bunu “dış politikada özerklik” olarak okunmuştu. Türkiye dış politikası son yirmi yıldır şu veya bu şekilde İslam dünyasının lideri ve Batı karşısında sözcüsü olmaya odaklı bir ideolojik yaklaşımın etkisi altındadır.
  • Erdoğan’ın yirmi yıllık icraatı kazanırsa beş yılda yapacakları hakkında bir fikir veriyor.

AB

  • AB üyelik hedefinden vazgeçmedikleri söylense de AB ile ilişkiler bozuktur. 
  • Finlandiya’nın NATO üyeliğinin önündeki engeli kaldırıp İsveç’i seçim sonrasına bırakarak pazarlık şansını koruyor.
  • Mavi Vatan söylemini terk etse de Yunanistan’la Ege’deki adalar, deniz yetki alanları ve Kıbrıs meselesi birer mayın olarak duruyor. Deprem diplomasisi gerilimi düşürdü ama bir şeyi çözmedi. Yine deprem yardımları sayesinde Ermenistan’la yakalanan olumlu hava barışçıl bir sayfayı henüz getirmedi.
  • AB’nin ekonomik yaptırımlarına karşılık Rusya’yı desteklemektedir.

ABD

  • Washington’la gerilimli dosyalardan hiçbirini çözemeyen Erdoğan, ilk kez seçilmiş bir ABD Başkanı’ndan davet alamadan sandığa gitmektedir. Rusya ile yakın ilişkilerin oluşturduğu rahatsızlığı Ukrayna’ya verdiği destek ve NATO’daki kritik pozisyonuyla dengelemeye çalışmaktadır. 
  • Sınırları terörden temizlemek için Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi harekâtlara yenilerinin ekleneceğini açıklamıştı.
  • ABD ise bu terör örgütlerini desteklemektedir.

Ortadoğu

  • AKP’yi artık beyannamesiyle değil icraatlarıyla ele almak gerekiyor. 2018’den sonra Suriye’de Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekâtları icra edilirken Irak’ta Pençe, Pençe-Kartal, Pençe-Kılıç, Pençe-Kilit, Pençe-Şimşek gibi operasyonlar düzenlendi. Erdoğan Suriye ve Irak’ı birlikte tüm sınırda 30 kilometrelik güvenli şerit hedefinde ısrar etti.
  •  
  • 2019’da Libya’ya müdahaleyi 
  • 2020’de Karabağ savaşı izledi.
  • Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Ortadoğu dış politika başlıklarında bir dizi U dönüşüyle ilişkileri toparlama eğilimi sergilemektedir. 
  • Erdoğan ağır ithamlarda bulunduğu Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve İsrail’le ilişkileri düzelttikten sonra Suriye ile normalleşmeyi gündemine aldı. 
  • Mısır’la dondurulan görüşmeler deprem diplomasisi sayesinde yeniden canlandı.

Rusya

  • Rusya’nın Ukrayna’da yenilmesi, AB – ABD karşısında müttefik arayan Cumhur İttifakını üzmüştür.
  •  2014’ten bu yana AKP ve Cumhur İttifakı yüzünü Batı’dan Doğu’ya çevirmiştir. 
  • Yani gelecekteki olumlu ilişkilerin oluşması beklenmektedir. 
  • 12/04/2023’te ABD, Türkiye’de kurulu şirketlere Ukrayna’yı işgal eden Rusya’ya yönelik ambargosunu ihlal ettikleri gerekçesiyle yaptırımlar listesine aldı.

Orta Asya 

  • Erdoğan 2022 yılı içerisinde önce Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) toplantısına, ardından Semerkant’taki Türk Cumhuriyetleri Devlet Başkanları zirve toplantısına katıldı.
  •  “Yeniden Asya Girişimi”ni ilan edildi.
  • Türkiye’nin Çin’i ve diğer ekonomileri birbirine bağlamayı amaçlayan, küresel GSYİH’nın üçte birinden oluşan ve dünyanın en büyük ticaret ve altyapı girişimlerinden biri olan Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne verdiği destek de biliniyor.

Çin 

  • Cumhur İttifakı’nın 2014 sonrasında Batı ile ilişkileri bozulmuştur. Yeni ittifak arayışındadır. Çin ile ilişkileri’nin bu kapsamda düzeleceğine inanılmaktadır.
  • Çin; Türkiye’yi Orta Doğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika’ya açılan bir kapısıdır.
  • Çin’in, Sadece Türkiye’de değil, daha geniş AB ve Kuzey Afrika’da manevra yapması ve siyasi olarak devreye girebilmesi için fırsatlar yaratması nedeniyle, Çin’in Türkiye ile güçlü ilişkilere ve ticarete sahip olması uzun vadede Çin’e daha çok fayda sağlayacaktır.

SONUÇ

2014’ten günümüze kadar gelinen süreçte ise AK Parti dönemi Türk dış politikasında “Realizm’in Yükselişinin” yaşandığı anlaşılmaktadır. Özellikle Suriye’de DAEŞ ve PKK terör örgütünün güçlenmesi, 2016 yılında yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi, Rusya, ABD ve AB ile yaşanan krizler Türkiye’nin güvenlik ve güç politikalarına ağırlık vermesine neden olmuştur. Bunun yanında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş ile birlikte dış politikada karar alma ve uygulama süreçlerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın pozisyonunun güçlenmesi dış politikadaki lider etkisi ile birlikte Realist politika uygulamalarının sayılarını arttırmıştır. Nitekim bu dönemde; sınır ötesi harekâtlar, sınır ötesi askeri üsler, Doğu Akdeniz’deki enerji mücadelesi, uluslararası krizlerin çözümünde gerçekleştirilen reel politik gücün etkisinin arttırılması başlıca örnekler olarak öne çıkmıştır.

Muhalefet savaş, ekonomi, yönetişim krizini çözme iddiasıyla Türkiye’nin yeni dönemine talip oldu. Ancak bu krizin derinleşmesinde büyük rol oynayan dış politikayı seçim kampanyasının dışında bıraktı. Ancak dış politikadaki sessizliği hükümetin avantajlı olduğu, dünyada Türkiye’ye dair pozitif bir gündemin olmadığı ve dış politikanın seçmen gündeminde geriye düştüğü bir siyasal iklimde stratejik tercih sonucu benimsenen bir sessizlik olarak görmek mümkündür. Çünkü seçmen ekonomik kaygılar içindedir. Bu sessizliğe rağmen muhalefetin dış politika konusunda çok belirgin başlıkları var. Örneğin dış politika yapım sürecinin (yeniden) kurumsallaşması, kişisel bir alan olmaktan çıkarılması ve dış işleri bakanlığının etkinliğinin artırılması neredeyse tüm muhalif siyasi aktörlerin en önemli derdidir.

Bununla bağlantılı olan bir diğer başlık, dış politikanın iç politikaya maliyet üretmemesi, müttefiklerle yapıcı diyaloğa ve çok taraflılığa dönüş. Ege sorunlarından Akdeniz’e, Suriye’den Libya’ya kadar hemen her başımızı ağrıtan meselede ulusal çıkarlardan taviz verilmeden diplomasinin ana yöntem olarak tercih edilmesi vurgulanan belki de en önemli dış politika yönelimidir.

Batı ittifakına dönme

Millet İttifakının dış politikasının omurgasını ise Batı ittifakı(na geri dönüş) oluşturuyor. Mutabakat Metninin dış politika bölümün ilk maddelerinden biri de AB tam üyelik sürecinin canlandırılması ile ilgili. Gümrük Birliği, vize serbestisi, dış politika uyumu, yeni yeşil uzlaşma, iklim krizi gibi Türkiye ile AB ilişkisini yenileyecek, canlandıracak konular mutabakat metninin sadece dış politika başlığında değil ekonomi, kalkınma, demokrasi başlıklarında da sıklıkla vurgulanmıştır.

Batı ittifakına geri dönüş sadece AB’yi içermiyor elbette. NATO’dan Avrupa Konseyi’ne kadar Ak Parti döneminde bozulan ve hatta kopma noktasına gelen ilişkinin canlandırılması ana hedeflerdendir.

Batı ile ilişkinin bozulmasına neden olan Türkiye’nin Rusya ile kurduğu asimetrik ilişki de dış politika gündeminin önemli başlıklarındandır. Rusya ile çatışmasız ve dengeli, S400 sorununu da Batı ile ilişkilerde bir engel olmaktan çıkararak çözecek bir dış politika yönelimi öngörülüyor.

Göç sorunu ve göçü geriye döndürme

Batı ittifakı ile öngörülen pozitif gündemi gölgeleyen en büyük konu ise göç sorunu. Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin hemen tamamı AB’nin Türkiye’deki sığınmacılar sorununda ortak sorumluluk ve külfet paylaşımı üstlenmesini istiyor. AB ile hem 2014 Geri Kabul Anlaşmasının hem de 2016 Mutabakat metninin gözden geçirileceğini ifade ediyor. Daha da önemlisi bütün Avrupa başkentlerinde büyük bir paniğe yol açan Suriyeli sığınmacıların 2 yıl içerisinde geri gönderilmesi vaadi Kemal Kılıçdaroğlu’nun en temel vaadlerindendir.

Burada altı çizilmesi gereken nokta göç konusundaki politikalar söz konusu olduğunda göçün büyük oranda Suriyeli mülteciler meselesi olarak görülmesidir. Böyle bakıldığında AB gündemi ile hükümetin politikaları daha uyumlu gözüküyor. Oysa halihazırda AB ile Türkiye’nin arasındaki en önemli sorunlardan birisi Ak Parti hükümetin düzensiz göç konusundaki gevşek yaklaşımı ve esnek vize politikaları. Düzensiz göç söz konusu olduğunda muhalefetin gündeminin AB gündemi ile örtüştüğü bile söylenebilir.

İleri götürme

Millet İttifakı’nın talepleri büyük oranda Türkiye’nin kaybettiği tutum, kurum ve değerlerinin geri getirilmesiyle ilgili. Kısacası bu aslında bir onarım ve geri çevirme gündemidir. Bunun Türkiye’ye yeni bir yönelim yaratmasının tahmin edilenden daha ciddi bir yokuş olduğunu öngörmek de mümkün. Bu sadece geçtiğimiz 20 yılda dünyanın değişmesi ile ilgili de değil, geçtiğimiz 20 yılda Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünde dış politikaya dair beklentilerin değişmesiyle de ilgilidir.

Cumhur İttifakı açısından Türkiye’nin nev-i şahsına münhasır bir ülke olduğuna dair siyasi yelpazenin her kanadında geniş bir uzlaşma var artık. Güçlü devlet olarak Türkiye bu toplumsal dokuda geniş bir yankı buluyor. Batı’yı artık yakalaması gerekmeyen, dik başlı, merkez bir ülke olarak görülüyor. Bu durum tam anlamıyla nasıl olup da ortalama bir seçmenin birbirine ideolojik olarak hiç benzemeyen partilere yönelebildiğinin de bir açıklamasıdır.

İçerinin gücüyle dışarı açılan dış politika

Siyasetin başarısı eğer bir arzunun çevrelenmesi ise siyasetin güce yönelik bu arzuyu nasıl yeniden çerçeveleyeceğini konuşması gerekiyor. Dış politikada siyaseten atılan her adım bundan sonra bu ekonomik olarak halkı doyurmak zorunda kalmasından geçecektir. Bunu yapmak için de bu ülkenin gücü kendi kendine yeterlilik olarak yeniden tanımlaması lazım. Bu yeterliliğin artık sadece askeri savunma anlamına gelmediğini, gıdanın, paranın, iklimin sağlığın bu büyük gücü elde etmenin ve değişen dünyada ayakta kalmanın ana yolu olduğunu anlatarak. Önümüze konulan her dış politika hedefini refah ve direnç ile gerekçelendirerek.

Kısacası bu yeni dünyada dış politikayı dışarıdan içeriye değil, içeriden dışarıya açılan güç üzerinden inşa etmek gerekiyor.

Cuakay Akademi
Cuakay Akademi
Biz, düşünce dünyasında önemli bir yer edinmiş Türkiye ve dünya genelindeki ilişkileri derinlemesine inceleyen bir düşünce kuruluşuyuz. Amacımız, Think tank yapısıyla uzmanlık alanlarımıza özgü özgün makaleler ve içerikler üreterek bilgiye katkıda bulunmaktır. Ancak bizim için sadece yazı yazmakla sınırlı değil, aynı zamanda farklı yeteneklere sahip bireyleri bünyemizde görmekten mutluluk duyarız.
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Abone ol

spot_imgspot_img

Popüler

Benzer Konular
Benzer Konular

Ekrem İmamoğlu ve diploma meselesi: Hukuki mi, siyasi mi?

Türkiye siyasetinde gündemi meşgul eden en önemli konulardan biri...

Dürziler kimdir ve tarihsel kökenleri nelerdir?

Orta Doğu’nun en az bilinen ama tarih boyunca önemli...

İmamoğlu’ndan Diploma İptali Kararına Sert Tepki: “Hukuksuz Bir Karar”

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul Üniversitesi’nin...

İstanbul Üniversitesi, Ekrem İmamoğlu’nun Diplomasını İptal Etti

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploması, İstanbul...
error: Content is protected !!