GAZZE’DE ATEŞKES
- Ateşkese giden uzun ve kanlı yol
7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’in güney kentlerine yönelik olarak başlattığı ve “Aksa Tufanı” olarak nitelendirdiği geniş kapsamlı terör eyleminin üzerinden 15 ay geçtikten sonra nihayet bir ateşkes anlaşması yürürlüğe konmuş durumda. 15 Ay süren çatışmalı dönemin bilançosu son derece ağır. Zira, son derece kanlı ve yıkıcı bu sürecin ardından 47 bine yakın Filistinlinin, 1900’den fazla da İsraillinin yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Ayrıca, çatışmalar süresince Hamas ve İsrail’in elinde çok sayıda insanın esir alındığı biliniyor.
7 Ekim Saldırısı’ndan sonra bölgedeki askeri ve siyasi dengelerin köklü bir biçimde değiştiği bir manzara ortaya çıktı. Bölgesel derinliği ve etkisi tarihi seviyelere çıkan bu kanlı savaş boyunca kendisine yönelik dış tehdit odaklarını birer birer yok eden İsrail, Ortadoğu’daki bölgesel askeri ve siyasi dengeyi tamamen kendi lehine değiştirmiş durumda. Bu başarı, İsrail’in son 40-50 yıldır ulaşmak isteyip de ulaşamadığı bir sonuç olarak görülüyor. İran’ın İsrail’i saran kolları kesildi. Hizbullah bir daha asla eski gücünü ve etkisini yakalayamayacak şekilde pasifize edildi. Baas rejimi çöktü ve Beşar Esad ülkeden kaçtı. Hamas büyük bir darbe aldı ve Filistinliler nezdinde dahi meşruluğunun zayıfladığı bir aşamaya geldi. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Kasım 2024’te insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle Netanyahu ve görevden aldığı Savunma Bakanı Yoav Galant hakkında yakalama kararı çıkardı. Bu, uluslararası anlamda İsrail’in soykırım suçu işlediğine yönelik önemli bir karar olarak tarihe geçti.

İsrail ordusunun (IDF), Hamas’ın kontrolündeki Gazze’ye yönelik kara operasyonuna başladığı 27 Ekim 2023 tarihinden bugüne kadar birkaç kez ateşkes için tarafları bir araya getirme girişimi yapılmış, fakat bir sonuç alınamamıştı.
İlk olarak, Kasım 2023’te ABD-Mısır-Katar üçlüsünün girişimiyle hazırlanan ateşkes planı İsrail ve Hamas’ın plan üzerinde uzlaşamaması nedeniyle hayata geçirilememişti.
Mayıs 2024’te de ABD Başkanı Joe Biden İsrail tarafından hazırlanan ateşkes teklifine Hamas’ın ‘evet’ demesi konusunda bir çağrı yapmıştı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından da desteklenen bu plan, müzakereler sürerken Hamas’ın siyasi büro şefi İsmail Haniyye’nin 31 Temmuz’da İran’ın başkenti Tahran’da suikaste uğraması sonucunda akamete uğramıştı.
İsrail ve Hamas Arasındaki Ateşkes Süreci.


Haniyye suikastinin ardından yerine gelen Yahya Sinwar’ın da öldürülmesiyle beraber, kısa vadede ateşkes ihtimali ortadan kalktı.
9 Kasım 2024’te ateşkes umutlarının giderek azalması ve tarafların taviz vermeye yanaşmaması nedeniyle arabulucu ülkelerden birisi olan Katar yetkilileri tarafların hiçbir adım atmadıkları gerekçesiyle artık arabulucu rolünü oynamayacaklarını duyurdu.
27 Kasım 2024’te İsrail ile Hizbullah arasında ilan edilen ateşkes anlaşması, Gazze konusunda da ateşkes umutlarını yeniden diriltti.
5 Kasım 2024’te ikinci kez ABD Başkanlığına seçilen Donald Trump’ın seçimlerden önce İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede “ben göreve başlayana kadar işini bitir, ben göreve başladığımda böyle bir meseleyle uğraşmak istemiyorum” dediği iddia edilmişti.
Bununla birlikte, ateşkes sürecine gelinmesinde ABD Başkanlık seçimlerinin sonucunda ortaya çıkan yeni atmosferin de payı büyük. Zira Trump’ın seçimleri kazanmasının Netanyahu üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğuna şüphe yok. ABD’nin askeri ve ekonomik açıdan İsrail’in en büyük sponsoru olduğu ve Trump’ın müttefikleri nezdinde dahi öngörülemez bir karaktere sahip olduğu dikkate alındığında, bunların İsrail ve Netanyahu açısından stres yarattığı ve ateşkes konusunda daha ılımlı davranmaya yöneldikleri söylenebilir. Çünkü savaşın başında ve farklı noktalarında İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, “bu savaşın Hamas yok edilene ve artık İsrail’e herhangi bir tehdit oluşturmayana dek süreceğini” söylemişti.
Hamas neden ateşkesi kabul etti sorusunun cevaplarına bakacak olursak karşımıza bir dizi faktör çıkıyor. İlk olarak siyasi liderliği ciddi şekilde sarsılan, liderleri suikastlerle ve çatışmalarla ortadan kaldırılan Hamas savaştan epey yara almış durumda. Savaş başladıktan sonra savaşçı sayısını artırmasına rağmen Hamas, çok sayıda tecrübeli militanını kaybederek ciddi şekilde zayıfladı. Ayrıca 7 Ekim 2023 tarihinden bugüne kadar Hamas’ın müttefikleri de büyük kayıplar verdi ve İsrail karşısındaki etkinlikleri neredeyse minimize oldu. Hamas’ın en büyük sponsoru olan İran’ın Suriye ve Lübnan’da zayıflatılması, Hizbullah gibi büyük bir vekil gücün İsrail tarafından adeta paralize edilmesi, Beşar Esad diktatörlüğü ve Baas rejimin çökmesi gibi faktörler bölgede tektonik kırılmalar ortaya çıkardı. Daha da önemlisi Hamas’ın İran ve İran ile birikte hareket eden bölgesel müttefiklerinden umduğu desteği almaktan mahrum kalmasına neden oldu.
Bütün bunlara ilave olarak, Hamas’a ateşkesi kabul ettiren faktörlerden birisi belki de en önemlisi Donald Trump. Zira Başkan seçilmesinden sonra Donald Trump’ın Hamas’a yönelik açık tehdidinin Hamas’ın siyasi pozisyonunu değiştirmesine neden olduğu birçok analist tarafından dile getiriliyor. Trump, “rehineler 20 Ocak’ta, ben gururla ABD Başkanlığı görevini devralacağım tarihten önce serbest bırakılmazsa Orta Doğu’da ve insanlığa karşı bu katliamları yapanlara cehennemi yaşatacağım” diyerek Hamas’ı açıkça tehdit etmişti. Trump göreve başlamadan 5 gün önce yürürlüğe giren ateşkeş anlaşması, Hamas’ı ateşkese zorlayan faktörlerden birisi olan Trump etkisini doğrular mahiyette bir gelişme.

- İsrail ve Hamas Arasındaki Ateşkesin Kapsamı
İsrail ile Hamas arasında Gazze’de 15 ay süren çatışmaların ardından, 15 Ocak 2025’te bir ateşkes anlaşması imzalandığı duyuruldu. Bu anlaşma, Katar ve Mısır’ın arabuluculuğunda gerçekleştirildi ve bizzat Katar Başbakanı Mohammed bin Abdulrahman bin Jassim Al Thani tarafından Katar’ın başkenti Doha’da açıklandı. İsrail ve Hamas taraflarının ateşkes üzerinde uzlaşması, uluslararası toplum tarafından memnuniyetle karşılandı. Türk Dışişişleri de birçok ülke gibi, anlaşmadan duyulan memnuniyeti açıkladı.

2.1. Ateşkesin Yol Haritası:
- Birinci Aşama (42 Gün): Bu aşamada, İsrailli 33 esirin serbest bırakılması planlanıyor. Her bir İsrailli esir karşılığında, 30’u müebbet hapis cezasına çarptırılmış olmak üzere, 50 Filistinli esir serbest bırakılacak. Ayrıca, İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ndeki bazı bölgelerden çekilmesi ve insansız hava araçlarının uçuşlarının belirli sürelerle durdurulması öngörülüyor.
Ateşkesin birinci aşaması altı hafta sürecek ve sınırlı bir esir değişimi, Gazze’deki İsrail birliklerinin kısmi olarak çekilmesi ve bölgeye yardım akışını içerecek. 7 Ekim 2023’te Güney İsrail’e Hamas liderliğindeki saldırıda esir alınan 50 yaş üstü kadınlar, çocuklar ve siviller de dâhil olmak üzere, otuz üç İsrailli esir serbest bırakılacak. Bunun karşılığında ise İsrail, müebbet hapis cezası çekenler de dâhil olmak üzere daha fazla sayıda Filistinli esiri serbest bırakacak. Serbest bırakılması planlanan Filistinliler arasında 7 Ekim’den sonra gözaltına alınan yaklaşık 1000 Filistinli de bulunuyor. Esir değişimiyle birlikte İsrail, güçlerini Gazze’nin nüfus merkezlerinden, Gazze’nin İsrail sınırına 700 metreden daha yakın olmayan bölgelere çekecek. Ancak bu, Şeridi ikiye bölen ve boyunca hareketi kontrol eden militarize edilmiş kuşak olan Netzarim Koridoru’nu hariç tutabilir; Netzarim’den çekilmenin bunun yerine aşamalı olarak gerçekleşmesi bekleniyor.
İsrail, yardım kuruluşlarının kıtlığın baş göstermiş olabileceği konusunda uyardığı kuşatma altındaki kuzeydeki sivillerin evlerine dönmelerine izin verecek ve bölgeye günde 600 kamyona kadar yardım gönderilmesine müsaade edeceğini taahhüt etmiş durumda. İsrail ayrıca yaralı Filistinlilerin tedavi için Gazze Şeridi’nden ayrılmalarına izin verecek ve ilk aşamanın uygulanmasının başlamasından yedi gün sonra Mısır ile Refah sınır kapısını açacak.
İsrail güçleri, Mısır ile Gazze arasındaki sınır bölgesi olan Philadelphi Koridoru’ndaki varlıklarını azaltacak ve anlaşma yürürlüğe girdikten en geç 50 gün sonra tamamen geri çekilecek.
- İkinci Aşama: Bu aşamada, Gazze’de tutulan tüm İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına yönelik kapsamlı müzakereler yapılacak. Ayrıca, İsrail ordusunun Gazze’den tamamen çekilmesi ve sınır kapılarının açılması gibi konular ele alınacak.
Buraya kadar her şey yolunda gider ve taraflar taahhütlerine sadık kalırlarsa; İsrail hapishanelerinde bulunan daha fazla Filistinlinin serbest bırakılması karşılığında, Hamas, çoğunluğu erkek askerler olmak üzere, kalan tüm esirleri serbest bırakacak. Ayrıca, üzerinde anlaşılan ateşkes metnine göre, İsrail Gazze’den “tamamen çekilme” sürecini başlatacak.
İsrail kabinesi tarafından 17 Ocak 2025 tarihinde onaylanan bu anlaşmanın İsrail iç siyasetindeki dengeler dikkate alındığında oldukça kırılganlık arz ettiğini söylemek mümkün. Zira anlaşma, İsrail Başbakanı Benjamin Netayahu’nun kabinesindeki aşırı sağcı üyelerin çoğunun beyan edilen pozisyonlarıyla ve Netanyahu’nun bugüne kadar sıklıkla dile getirdiği “Gazze’deki Hamas varlığı bitene kadar sürecek operasyon” söylemi ile çelişiyor. Ayrıca, Netanyahu’nun aşırı sağcı kabinesindeki istifa tehditleri artar ve erken seçim riski ortaya çıkarsa, ateşkesin bundan sonraki aşamalarının hayata geçememe ihtimali, ne yazık ki masada duruyor.
Üçüncü Aşama: Son aşamada, Gazze Şeridi’nin yeniden imarı ve kalan esirlerin cenazelerinin iadesi gibi insani konular üzerinde durulması öngörülüyor. Bu süreçte, Gazze’ye insani yardımın artırılması ve bölgenin yeniden inşası hedefleniyor. Eğer taraflar taahhütlerine sadık kalır ve süreç sorunsuz ilerlerse, Gazze’deki insani durumun iyileştirilmesi, esirlerin ailelerine kavuşması ve bölgedeki istikrarın sağlanması konusunda ciddi bir ilerleme kaydedilebilir.

Kalıcı Ateşkesin Önündeki Riskler
İsrail ve Hamas arasındaki ateşkes anlaşmasının uygulanabilirliği, birçok faktöre bağlı ve bu faktörler anlaşmanın sürdürülebilirliğini olumsuz etkileyebilecek ve yeniden çatışmalı bir ortamın doğmasına sebep olacak nitelikte. İsrail ve Hamas arasındaki tarihi düşmanlık ve henüz dumanı tütmeye devam eden yıkıcı savaşın yarattığı sosyo-psikolojik etmenler ateşkesin kırılganlığını artırıyor. Böyle bir iklimde karşılıklı güven tesis etmek oldukça zor. Bu ve buna benzer faktörlerden dolayı, ateşkesin uzun ömürlü olması konusunda uluslararası kamuoyunun ve başta ABD gibi önemli aktörlerin iki tarafa yönelik baskı ve desteği önem kazanıyor. Ayrıca Katar, Mısır ve Birleşmiş Milletler gibi arabulucuların ateşkesi sürecinde oynayacakları roller de kritik öneme sahip. Bu tarafların, anlaşmanın uygulanmasını teşvik eden bir gözlemci rolü üstlenmeleri anlaşmayı güçlendirebilir. Fakat, uluslararası aktörlerin objektifliğini kaybederek yanlı davranması veya yanlı davrandığına dair taraflar nezdinde oluşacak izlenimler veya zayıf diplomasi, süreci baltalayabilir.
Bununla beraber her iki taraf açısından da iç dinamiklerin etkileri ateşkesin sürdürülebilirliği açısından önem arz ediyor. Bu noktada, Hamas’ın kontrolü altındaki Gazze’deki silahlı grupların kontrol edilememe olasılığı ile İsrail’de Netanyahu hükümetine yönelik siyasi baskılar ve güvenlik kaygıları, anlaşmanın devamını zora sokabilir. Bu noktada, İsrail’in sertlik yanlısı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve dindar Yahudi Gücü partisinden bakanların ateşkes anlaşmasına tepki olarak istifa etmeleri, Hamas ile varılan ateşkes anlaşmasına yönelik İsrail iç siyasetindeki direnci gözler önüne sermektedir.
Hal böyle iken, er iki taraftan gelebilecek provokasyonlar veya radikal unsurların şiddet eylemleri, ateşkesi kolayca bozabilir. Böylesi risklerin bertaraf edilebilmesi ve ateşkesin devamı için, bu tür olaylara karşı etkili bir caydırıcılık mekanizmasının olması gerekiyor. Benzer şekilde esir takası, sınır geçişlerinin açılması ve insani yardımlar gibi maddelerin uygulanması sırasında teknik ve lojistik sorunlar ortaya çıkarabilme potansiyeline sahip.
Özetle, ateşkes anlaşması teorik olarak uygulanabilir olsa da, tarihsel geçmiş ve taraflar arasındaki gerilimler nedeniyle pratikte zorluklarla karşılaşması muhtemel. Sürecin başarılı olabilmesi için hem tarafların, hem de uluslararası aktörlerin kararlı bir şekilde hareket etmesi büyük önem taşıyor.

Taraflar Ateşkes’e Uyuyor mu?
Oldukça hasssasiyet gerektiren ve sancılı bir süreç olan ateşkesin ihlal edildiğine dair bugüne kadar bazı haberler ortaya çıktı. Örneğin İsrail ordusu, Gazze Şeridi’nde düzenlediği hava saldırılarında sivilleri hedef aldı ve bu saldırılarda 80 kişinin hayatını kaybettiği açıklandı. Ayrıca, Nusayrat Mülteci Kampı’nda sivilleri taşıyan bir at arabasına yönelik İsrail tarafından gerçekleştirilen saldırıda 5 yaşındaki Neda Muhammed el-Amudi’nin hayatını kaybettiği, üç sivilin de yaralandığı duyuruldu. Bununla beraber Hamas yetkilileri tarafından yapılan açıklamada, İsrail’in Gazze’nin güneyinden kuzeyine geçişlere izin vermeyerek ateşkesi ihlal ettiği belirtilmiştir. Hamas’ın açıklamasına göre, İsrail, yerinden edilen Filistinlilerin evlerine dönüşünü engelleyerek ateşkes anlaşmasındaki yükümlülüklerini ihlal etmiş durumda. Yine benzer şekilde, ateşkesin ilk gününde, İsrail Ordusu kuzey Gazze’ye dönmeye çalışan yüzlerce Filistinliye ateş açmış, iki Filistinliyi öldürmüş ve 11 kişiyi yaralamıştır. Bu olay da ateşkesin bir ihlali olarak değerlendirilmektedir.
Süreç kırılgan bir şekilde devam ederken her iki taraf da ateşkesin ihlali konusunda birbirini suçluyor. İsrail, Hamas’ın ateşkesin başlamasından 15 dakika sonra saldırılar düzenlediğini iddia ederken; Hamas ise İsrail’i sivillere yönelik saldırılarla suçluyor. Bu gelişmeler, ateşkesin kırılganlığını ve taraflar arasındaki gerilimin devam ettiğini göstermektedir.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ateşkesin sağlıklı ilerlemesi konusunda ABD tarafından gelecek baskıların önüne geçebilmek ve ikinci kez başkan seçilen Donald Trump ile arasındaki soğukluğu giderebilmek için Şubat ayının ilk haftasında ABD’yi ziyaret etmeye hazırlanıyor. Görüşmede Trump’ın dile getirdiği Gazze’nin yeniden inşa edilebilmesi konusunda da görüş birliğine varmayı hedefleyeceği düşünülüyor.

İSRAİL’İN MEVCUT DURUMU VE GELECEK STRATEJİSİ
7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’in güney kentlerine beklenmedik baskın ve verilen büyük kayıplar, İsrail’in güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Her şeyden önce bu saldırılar, İsrail’in güvenlik açıklarını ortaya çıkardı ve ülkenin savunma mekanizmalarının ciddi şekilde sorgulanmasına yol açtı. Hatta uzun bir müddet saldırıların sorumluluğu “Mr. Security” lakabıyla bilinen Benjamin Netanyahu’ya yüklendi. Netanyahu’nun saldırılardan önce yeterince önlem almadığı, odak noktasını Gazze’den gelebilecek saldırılara değil, Batı Şeria’ya yoğunlaştırdığı konusunda eleştiriler yapıldı. Ancak, saldırıların ardından İsrail, hem askeri hem de siyasi açıdan bir dizi önlem alarak güvenliğini sağlama konusunda bazı başarılar elde etti.
İşte bu süreçte İsrail’in güvenlik açısından elde ettiği sonuçlar ve başarılar:
1. Hamas’ın Askeri Kapasitesinin Zayıflatılması
İsrail, 7 Ekim saldırılarının ardından başlattığı askeri operasyonlarla Hamas’ın askeri altyapısını büyük ölçüde zayıflattı. Hamas’ın roket fırlatma tesisleri, yeraltı tünelleri ve silah depoları hedef alındı. Bu operasyonlar, Hamas’ın kısa vadede İsrail’e yönelik büyük çaplı saldırılar düzenleme kapasitesini önemli ölçüde azalttı.
2. Bölgesel Tehditlerin Bertaraf Edilmesi
İsrail, bu süreçte sadece Hamas’ı değil, bölgedeki diğer tehdit odaklarını da hedef aldı. Özellikle İran destekli Hizbullah’ın Lübnan’daki varlığı ve Suriye’deki İran yanlısı milisler, İsrail’in hava saldırılarıyla zayıflatıldı. Bu hamleler, İsrail’in kuzey sınırındaki tehditleri azaltarak ülkenin genel güvenliğini artırdı.
- Sınır Güvenliğinin Artırılması
7 Ekim saldırıları, İsrail’in sınır güvenliğindeki zafiyetleri açığa çıkardı. Bu saldırıların ardından İsrail, Gazze sınırındaki savunma hatlarını güçlendirdi. Elektronik gözetleme sistemleri, sınır duvarları ve askeri birliklerin konuşlandırılması gibi önlemlerle sınır güvenliği artırıldı. Ayrıca, Gazze’ye yönelik abluka sıkılaştırılarak Hamas’ın silah ve malzeme tedarik zinciri kesintiye uğratıldı.
- Uluslararası Destek ve Meşruiyet
İsrail, 7 Ekim saldırılarının ardından uluslararası toplumdan büyük ölçüde destek gördü. Özellikle Batılı ülkeler, İsrail’in meşru müdafaa hakkını tanıdı ve Hamas’ı terör örgütü olarak kınadı. Bu durum, İsrail’in operasyonlarını uluslararası hukuk çerçevesinde meşrulaştırmasına yardımcı oldu. ABD’nin askeri ve siyasi desteği de İsrail’in güvenlik stratejilerini daha etkili bir şekilde uygulamasını sağladı.
- İç Politikada Güvenlik Odaklı Ulusal Konsensüs
7 Ekim saldırıları, İsrail iç politikasında güvenlik konusunda bir konsensüs oluşmasına neden oldu. Halkın büyük bir kısmı, Hamas’a yönelik askeri operasyonların devam etmesi gerektiği konusunda hemfikir oldu. Bu durum, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun siyasi konumunu güçlendirdi ve İsrail’in güvenlik politikalarını daha agresif bir şekilde uygulamasına olanak tanıdı.
- Hamas’ın Siyasi ve Askeri Liderliğine Darbe
İsrail, operasyonlar sırasında Hamas’ın üst düzey liderlerini hedef aldı. İsmail Haniyye ve Yahya Sinvar gibi isimlerin öldürülmesi, Hamas’ın siyasi ve askeri yapısını ciddi şekilde zayıflattı. Bu durum, Hamas’ın hem Filistin içindeki meşruiyetini hem de bölgesel etkisini azalttı.
-
- Geleceğe Yönelik Caydırıcılık
İsrail, bu süreçte bölgedeki diğer aktörlere karşı da caydırıcı bir güç olduğunu gösterdi. Özellikle İran ve Hizbullah gibi aktörler, İsrail’in askeri kapasitesi ve kararlılığı karşısında daha temkinli davranmaya başladı. Bu durum, İsrail’in uzun vadeli güvenliği açısından önemli bir kazanım olarak değerlendirilebilir.
İsrail Açısından Kısmi Başarı Var, Ancak Kalıcı Çözüm Yok
İsrail, 7 Ekim saldırılarının ardından güvenliğini sağlama konusunda önemli adımlar attı ve Hamas’ın askeri kapasitesini büyük ölçüde zayıflattı. Ancak, bu başarılar kalıcı bir barış ve güvenlik sağlamak için yeterli değil. Gazze’deki insani kriz, Filistinlilerin öfkesi ve bölgedeki diğer aktörlerin varlığı, İsrail’in güvenlik sorunlarını tamamen çözmesini engelliyor. İsrail, uzun vadeli güvenliğini sağlamak için siyasi çözümler üzerine de odaklanmak zorunda. Ateşkes anlaşması, bu yönde atılmış bir adım olsa da, kalıcı barışın tesis edilmesi için daha kapsamlı bir diplomasi sürecine ihtiyaç var.
İsrail’in Hedefleri
İsrail ve Hamas’ın ateşkes anlaşması sonrasında hedeflerinden tamamen vazgeçmesi düşük bir olasılık olarak değerlendiriliyor. Bunun temel nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
İsrail, ulusal güvenliğini sağlamayı, Hamas’ın askeri kapasitesini zayıflatmayı, hatta mümkünse tamamen yok etmeyi ve Filistin topraklarından gelebilecek tehditleri önlemeyi temel hedef olarak görüyor. Ateşkes, İsrail için geçici bir strateji olarak değerlendirilebilir, ancak uzun vadede Hamas’ı etkisiz hale getirme hedefinden vazgeçmesi beklenmez.

HAMAS’IN MEVCUT DURUMU VE GELECEK STRATEJİSİ
7 Ekim Saldırısı’yla birlikte Hamas adeta Pandora’nın Kutusu’nu açtı ve büyük bir iştiyak ile başladığı savaşta, hem insani açıdan hem de Gazze ve bölgenin jeopolitik dengeleri açısından büyük bir yıkımın fitilini ateşlemiş oldu. Gelinen aşama itibariyle, ateşkes anlaşmasının ardından Hamas’ın gelecekteki stratejisi ve direnişin devam edip etmeyeceği büyük bir merak konusu.
Bilindiği gibi Hamas (İslami Direniş Hareketi-Harakat al-Muqawama al-Islamiya ), 1987 yılında kurulan ve İslamcı ideolojik görüşleri esas alan bir örgüt. Kuruluş bildirgesinde, Filistin topraklarının İslami bir vatan olduğunu ve bu topraklarda İslami bir devlet kurmayı hedeflediğini belirtmiştir. 2006 Yılında seçimlerle kontrolünü ele geçirdiği ve bir daha da seçim yapılmayan Gazze’de kendi görüşlerini uygulamaya geçirebileceği bir alan yarattı. O tarihten bugüne kadar da ideolojisine uygun şekilde Gazze’de bir yönetim sergiliyor.
Hamas’ın siyasi ideolojisi, İslami değerler ile Filistin milliyetçiliğinin bir alaşımı mahiyetinde. Örgüt, İsrail devletinin varlığını meşru kabul etmiyor ve bu nedenle de İsrail’in tamemen ortadan kaldırılmasını ve tüm Filistin topraklarının kurtarılmasını kendisinin temel hedefi olarak görüyor.
Hamas tıpkı Lübnan’daki Hizbullah gibi, hedeflerine ulaşmak için hem siyasi faaliyetlerde bulunuyor hem de silahlı terör eylemleri gerçekleştiriyor. Bu noktada İsrail ile
varılan son ateşkes anlaşması kısa vadeli bir çözüm sunabilir, ancak Hamas’ın İsrail’e karşı savaşından vazgeçmesini beklemek, Hamas’ın bugüne kadar ortaya koyduğu ideolojik ve politik vizyonu dikkate alındığında pek olası değil.
Son çatışmalarda İsrail’in yoğun saldırılarına rağmen, örgüt yapısını ve kontrolünü büyük ölçüde korumuştur. İsrail’in kara ve hava operasyonlarına rağmen, Hamas’ın yeraltı tünelleri ve geniş savaşçı ağı, örgütün direniş kapasitesini sürdürmesine olanak tanımaktadır.
Kırılgan Ateşkes
Ateşkes anlaşması, taraflar arasında tam anlamıyla geçici bir durumu temsil ediyor. Hamas’ın veya İsrail’in karşılıklı olarak saldırılarını sürdürüp sürdürmeyeceği belirsizliğini koruyor. Hamas açısından bu durum, İsrail’in anlaşma şartlarına uyumu ve Gazze’deki insani durumun iyileştirilmesine bağlı olacak. İki taraftan da yapılan açıklamalar dikkate alındığında çatışmasız bir gelecek konusunda iyimser olmak mümkün gözükmüyor. Zira, İsrailliler ve Filistinliler derinden travmatize olmuş toplumlarda yaşıyorlar. Gazze’nin yeniden inşası ve sosyal ve ekonomik istikrarın yeniden tesisi, mevcut enkazın ardından onlarca yıl sürebilecek zorlu bir süreç olarak karşımızda duruyor. Yaşanan bunca acı ve ızdıraba rağmen, İsrail ve Hamas tarafları çatışmalı sürecin sona ermesini gerçek manada istemiyor. İki tarafın siyasi manzarası da çatışmasızlık sürecinin olağan hale gelmesine pek müsaade edecek gibi görünmüyor. Zira Filistin tarafında, Hamas’a karşı hala gerçek bir siyasi alternatifin ortaya çıktığını veya çıkabileceğini söylemek mümkün değil. İsrail tarafında, Başbakan Netanyahu ise sertlik politikalarını adeta yaşamsal bir ihtiyaç gibi görüyor. Çatışmadan beslenen ve siyasi hayatını çatışmacı politikalara endekslemiş durumda olan Netanyahu için barış ve istikrar ortamı bir tehdit anlamına geliyor. Netanyahu, hakkındaki yolsuzluk davalarından korunabilmek için çatışma iklimini adeta siyasi bir zırh olarak kullanıyor. İki tarafta hakim olan siyasi manzarayı bu şekilde okuduğumuzda kalıcı barışın tesisi açısından karamsar olmamak elde değil.

GAZZE’DEKİ ATEŞKES’E TÜRKİYE NASIL BAKIYOR?
Türkiye, İsrail ile Hamas arasında varılan ateşkes anlaşmasını memnuniyetle karşılamış ve bu süreçte aktif bir diplomatik rol üstlendi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ateşkesin sağlanmasının ardından yaptığı açıklamada, “Filistin Direniş Hareketi Hamas ile İsrail arasındaki ateşkes görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlanmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Anlaşmanın, Filistinli kardeşlerimiz başta olmak üzere bölgemiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını, kalıcı barış ve istikrara kapı aralamasını temenni ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da ateşkesin olumlu bir gelişme olduğunu belirterek, “İsrail – Hamas arasındaki ateşkes görüşmelerinden memnunuz. İki devletli çözümün hayata geçmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Hamas yetkilileri de zaman zaman yaptıkları açıklamalarda Türkiye’nin ateşkes sürecindeki etkisine dikkat çekerek, “Anlaşmanın bu noktaya gelmesinde Türkiye’nin etkisi çok büyük oldu” şeklinde açıklamalarda bulundular.
Türkiye’nin bu süreçteki aktif rolü, dış politikasına da önemli yansımalar yapmaktadır. Özellikle Ortadoğu’da barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik çabaları, Türkiye’nin bölgede giderek artan etkinliğini gösteriyor. Gazze’deki insani durumun iyileştirilmesi ve yeniden inşa çalışmalarına katkı sağlama taahhüdü, Türkiye’nin bölgede barış ve istikrara katkı sağlamak ve etkinlğini artırmak açısından yeni fırsatlar ortaya çıkarabilir.
Bununla beraber, Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri, Gazze’deki gelişmelerden oldukça olumsuz etkilenmiş durumda. 7 Ekim Saldırısı ve sonrasında yaşanan çatışmalar, Türkiye-İsrail normalleşme sürecini olumsuz etkilemiş ve ilişkilerin gerilmesine neden oldu. Bu nedenle, ateşkesin kalıcı olması ve taraflar arasında güvenin tesis edilmesi, Türkiye’nin bölgedeki diplomatik girişimlerinin başarısı açısından kritik önemde olduğuna şüphe yok. Yine de Türkiye’nin İsrail ve Filistin taraflarının ortak bir şekilde itibar ettiği bir muhatap haline gelebilmesi için İsrail ile diyalog kapılarının açık tutulması önem arz ediyor.
Kaynak:
https://www.theguardian.com/world/2023/nov/22/gaza-ceasefire-due-to-come-into-effect-on-thursday-morning
https://www.bbc.com/turkce/articles/cz6lxz0w2d8o
https://www.timesofisrael.com/trump-told-netanyahu-he-wants-gaza-war-over-by-time-he-enters-office-sources/
Yazar : Murat Karataşlı