Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile birlikte gerçekleştirdikleri ortak basın toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.
Bakan Fidan, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Geçtiğimiz günlerde İran, Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlarının katılımıyla 3+3 Güney Kafkasya Bölgesel İşbirliği Platformu’nun üçüncü toplantısına ev sahipliği yaptık. Güney Kafkasya’nın geleceğine yönelik oldukça yapıcı görüşmeler gerçekleştirdik. Bölgesel sahiplenme anlayışıyla işbirliğimizi bu bölgede daha da ilerletmeyi hedefliyoruz. Katılımlarından dolayı değerli kardeşim Erakçi ve diğer meslektaşlarımıza burada tekrar teşekkürlerimi sunmak istiyorum.”
“Türkiye ve İran, bölgenin iki köklü medeniyetidir. İran’ın yeni hükümetinin ikili ve bölgesel işbirliğine yönelik olumlu mesajlarını memnuniyetle karşılıyoruz. İran’ın komşularıyla ilişkilerine öncelik veren bu vizyonunu biz de destekliyoruz. Türkiye ve İran, bölgenin barış, refah ve istikrarına katkıda bulunmayı temel amaç edinmiştir. Bugün, değerli meslektaşımla ikili ilişkilerimizi geliştirecek adımları ve hedeflerimizi kapsamlı bir şekilde değerlendirdik. 2014’te kurduğumuz yüksek düzeyli işbirliği konseyini daha etkin hale getirmeye karar verdik. Ülkelerimiz arasında artan ticaretle halklarımızın refahını yükseltmeyi planlıyoruz. Türkiye olarak bu konuda gerekli siyasi iradeyi göstermeye hazırız ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu konudaki kararlılığını kabul ettik.”
“Yeni sınır kapıları açmamız gerekiyor. Gerekli altyapı yatırımlarını gerçekleştirerek sınır illerimizi kapsayan bölgeyi bir ticaret havzasına dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Mevcut sınır kapılarını ve yolları yenilememiz ve kapasitelerini artırmamız şart. Ulaştırma, gümrük ve sınır güvenliği konularında yıllardır atılması gereken adımlar var ve bunları sistemli bir şekilde ilerletmemiz gerekiyor. Karşılaştığımız sorunları yaratıcı ve yapıcı yaklaşımlarla çözmeliyiz.”
“Terörle mücadelede kararlı ve güçlü adımlar atmamız gereken bir diğer önemli alan. Her iki ülke de terörden büyük zararlar gördü. PKK ve PJAK gibi örgütler, her iki ülkenin de ortak düşmanlarıdır. Bu konuda Türkiye ve İran arasında bir anlayış birliği bulunmaktadır ve bu ortak tutumu birlikte bir mücadeleye dönüştürmeliyiz. Komşuluk ve kardeşlik hukuku gereği teröre karşı birlikte savaşmalıyız. Bu konuyu her seviyede ele almaya devam edeceğiz. Nükleer enerjinin barışçıl ve sivil amaçlarla kullanılmasına karşı değiliz. Diyalog ve müzakere yoluyla nükleer meseleye çözüm bulunabileceğine inanıyoruz.”
“Bugünkü görüşmelerimizde bölgesel meseleleri de değerlendirdik. Bölgemiz büyük bir tehdit altında bulunuyor. Gazze’de devam eden soykırım İsrail’in Lübnan’ı da hedef almasıyla devam ediyor. Netanyahu, bölgede sürekli yeni cepheler açıyor ve İran’ı da bu savaşa dahil etmeye çalışıyor. İran’ın petrol ve nükleer tesislerine yönelik tehditler bulunuyor. İsrail’in saldırgan tutumu, İran’ı meşru müdafaa yoluna yönlendiriyor. İsrail, uluslararası hukuku açıkça ihlal eden eylem ve söylemlerini sonlandırmak zorundadır. Krizi başından beri uyardığımız gibi, savaşın tüm bölgeye yayılma riski asla göz ardı edilmemelidir. Küresel düzeyde ciddi yansımaları olabilecek bir gerilim içerisindeyiz. Bölge ülkeleri ve dış aktörler, geri dönülemez adımlar atmaktan kaçınmalıdır.”
“Türkiye olarak bölgemize savaş istemiyoruz. Bu konuda sağduyulu ve soğukkanlı davranılmasını savunuyoruz. Mevcut gerilimi azaltmak adına Gazze’de acilen ateşkes ilan edilmelidir. İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırıları sona erdirilmeli ve saldırgan tavırdan vazgeçilmelidir. Türkiye ve İran, bu bölgede daima var olacaklardır. İkili ilişkilerimizi her alanda geliştirerek bölgesel işbirliğimizi artırmaya yönelik çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Son dönemde yaşanan gelişmeler, bu işbirliğinin önemini daha da artırmıştır.”
Dün İstanbul’da Hamas’ın siyasi büro yetkilileri ile bir araya geldik ve uzun bir görüşme gerçekleştirdik. Bölgenin olağanüstü bir süreçten geçtiğini belirttik. Savaşın yayılma riski mevcut ve İsrail’in devam eden soykırımı altında milyonlarca insan Gazze’de zor şartlar altında hayatta kalmaya çalışıyor. Görüşmelerimizde özellikle Gazze’deki insani yardımların nasıl artırılabileceği üzerinde durduk. Şu anda 2 milyon insan gıdasız, susuz ve ilaçsız, herhangi bir sığınacak yer bulamadan yaşam mücadelesi veriyor.
“Savaştan önce yaklaşık 500 tır Gazze’ye gıda ve insani malzeme taşınıyordu. Bugün ise Gazze’ye girebilen yardım miktarı günde 30 tıra kadar düştü. Ekim ayının başından itibaren bu şekilde devam ediyor. Bu durum insani krizi derinleştiriyor ve 2 Ekim’den bu yana oradaki insanlar daha da çaresiz hale geldi. Hamas heyeti, kardeşlerine nasıl daha fazla insani yardım sağlanabileceğini ve uluslararası seferberliğin nasıl oluşturulabileceğini bizimle görüştüler.”
“Türkiye olarak savaşın başından bu yana insani yardım faaliyetlerimizi artırdık ve Gazze’ye gönderdiğimiz yardımların toplamı 84 bin tonu aştı. Geçtiğimiz aylarda Refah Sınır Kapısı’na ve Mısır’a yaptığımız ziyaretlerde yardımların nasıl ulaştırıldığını inceledik. Ancak Refah Sınır Kapısı’nın kapatılması nedeniyle yardımların miktarı sınırlı kaldı. Bu insani yardım konusu çok önemli ve daha fazla ne yapılabileceğini değerlendirdik.”
Ateşkes müzakereleri hakkında da görüşmeler gerçekleştirdik. Netanyahu hükümetinin ateşkes konusunda fazla ilgisi olmadığını belirttik. Savaşın diğer tarafı olan Hamas ile derinlemesine müzakere ettik. Ayrıca Filistinli gruplar arasındaki birlik meselesini de ele aldık. Hamas, El-Fetih ve diğer Filistinli örgütlerin bir araya gelmesi ve iç uzlaşı sürecinin nasıl ilerlediği hakkında bilgi aldık. Kahire’de gerçekleşen son toplantılar için Mısırlı meslektaşlarımıza teşekkür ederiz. Filistinlilerin iç uzlaşı sürecine Türkiye’nin de destek verdiğini ve bu sürecin stratejik önem taşıdığını değerlendiriyoruz.